Article

Makale

‘I Would Prefer Not To’ - On the Virtues of Abjection in Contemporary European Cinema and Society

Yapmamayı Tercih Ederim’ - Çağdaş Avrupa Sineması ve Toplumunda Alçalmanın Erdemleri Üzerine

Jeremi SZANIAWSKI
Year 5, Issue 9, Pages:56-70

Shortly before his sudden and untimely passing, film scholar Thomas Elsaesser focused his attention on the concept of abjection, noting a pronounced shift away from liberal democracy in Western Europe, and calling for a new paradigm but also new attitudes to address increasingly invasive and controlling societal models. In the two years since, one of the most important contemporary thinkers on matters of states of exception, Giorgio Agamben, has also pointed to these new developments, and made very pronounced attempts in civil society to alert his fellow citizens to these developments and what he perceives as their disquieting implications. In this article, I take stock with the legacy of Elsaesser and with Agamben’s recent remarks, and look at a film which eminently fits in a corpus of films dealing with abjection and states of exception, Border (2018). Through it, I reflect on the fates of the millions of Europeans who, in recent months, and for various reasons, have decided to refuse changes to the way civil society's freedom and functioning have been conceived hitherto -even as their progressive erosion has been undeniable at least over the course of the last twenty years or so. In so doing, these people who refuse the newly decreed (and ever modulating) social norms and prescriptions have literally entered a process of (self) abjectifying, which in many cases may have been latent to begin with. Ultimately, the fate of the two protagonists of Border suggests two of the various ways in which these new 'abjects' can continue to live and operate in society or relegate themselves to its fringe -all the while remaining fully sentient and emoting beings worthy of our compassion and consideration.

Film kuramcısı Thomas Elsaesser, ani ve zamansız vefatından kısa bir süre önce, “abjection” (alçalma, iğrençlik) kavramına odaklanarak, Batı Avrupa’da liberal demokrasiden belirgin bir şekilde uzaklaşıldığını vurgulamış; yeni bir paradigma oluşturmanın yanı sıra, artan istilacı ve kontrol edici toplumsal modellere yönelik yeni tutumlar geliştirmek çağrısında bulunmuştur. Aradan geçen iki yıl içinde, “istisna hali (state of exception)” kavramı konusunda en önemli çağdaş düşünürlerden biri olan Giorgio Agamben de bu yeni gelişmelere işaret etmiş ve vatandaşları bu gelişmelere ve bunların rahatsız edici sonuçları olarak algıladığı durumlara karşı uyarmak için sivil toplumda önemli girişimlerde bulunmuştur. Bu makalede, Elsaesser'in mirası ve Agamben'in yakın zamandaki görüşlerinden faydalanarak, “alçalma” ve “istisna hali” kavramları ile ilgili filmlerden biri olan Border (2018) filmi incelenmektedir. Bu vesileyle, sivil toplumun özgürlük anlayışı ve işleyişine dair günümüze değin süregelen değişikliklerin -son yirmi yıl içindeki ilerici erozyonlar yadsınamaz olsa dahi- son aylarda çeşitli nedenlerle milyonlarca Avrupalı tarafından nasıl reddedildiği ve bu durumun onları nasıl etkileyebileceği tartışılmaktadır. Bu doğrultuda, yeni belirlenen (ve sürekli değişen) sosyal normları ve yönergeleri reddeden kimi insanlar, kelimenin tam anlamıyla kendini “alçaltma” denebilecek ve çoğu zaman muhtemelen örtülü başlayan bir sürece girmektedir. Son olarak, Border filminde izleyicinin şefkat ve ilgisini hak ettiğini düşündüğü, duyarlı ve duygusal varlıklar olarak gördüğü iki kahramanın kaderi yeni “abjectler”in yaşamaya devam etme yollarından ikisini, yani toplumda yaşayıp gitmeye devam edebilme veya kendilerini toplumun kıyılarında sürgüne gönderme ihtimallerini göstermektedir.